ATAMIZIN
FENERBAHÇELİ OLDUĞUNUN 9 AYRI KANITI
Son dönemlerde
yine spor çevrelerinde Atatürk'ün tuttuğu takımlar gündemde dolaşmaya
başladı. Sanki dünyamızdan gidenlerden yeni haberler alınırmışçasına
Türklerin Atasının zaman zaman taraf değiştirdiği izlenimleri bir çoğumuzu
sadece güldürüyor. Bazı basın yayın organlarında, örneğin değerli
spor yazarı fanatik Beşiktaşlı Kazım Kanat'ın açıklamalarıyla büyük
kurtarıcı Beşiktaşlı imiş gibi gösteriliyor. Atamızın ölümünden
63 yıl sonra hangi takımı tuttuğu konusunda makaleler, hatta kitaplar
yazılıyor. Adeta gaipten sesler geliyor.
Ahiretin Sesi muhabirlerinin bildirdiği haberlere göre Büyük
Atamız şimdi de BJK taraftarı. 100. Yıl kutlama hazırlıklarını sürdüren
Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün bu konudaki son yoğun çalışması
ise Vala Somalı tarafından Atatürk'ün mutlak Beşiktaşlı ilan
edilmesi. Kesin bir gerçek ortada dururken Atatürk'ün hangi takıma
sempati duyduğu, hangisine gönül verdiği konusu bilinçli olarak açılıyor,
kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Bu kişiler ya da çevreler güneşi
balçıkla sıvamaya kalkıyorlar. Bu tip insanlara kafa karıştırmaloji
uzmanları demek yerinde olacak. Çünkü onların işi ortalığı bulandırmak.
Gerçekten de ortaya attıkları iddiaların kafaları karıştırmaktan
öte hiçbir değeri yok.
Galatasaraylılara gelince onların yakın zamana dek, bu konuda
pek sesleri çıkmıyordu. Sadece geçmiş yıllarda birkaç yerde Atatürk'ü
şu kulübün bu kulübün taraftarı değil kulüpler üstü saymak gerek
gibi bir görüş ileri sürdükleri görülmüştü. Son zamanlarda
Fenerbahçeliliği tartışılmayan Atatürk Beşiktaşlılarca Beşiktaşlı
ilan edilince, o denli uzun boylu değil demek istercesine, onlarda bu
konuya daha sık girer oldular. Örneğin Galatasaray Kulübü'nün aylık
resmi dergisinde birkaç kez Atatürk'ü konu eden, onu kulüpler üstü gösterme
çabalarında olan makaleler yayınlayarak "Tarihi
Bir Mektubu Gün Işığına Çıkarıyoruz" dediler...
"ATATÜRK'ÜN
FUTBOL MERAKI" adı altında Galatasaray Müzesi Müdür Yardımcısı
ve Araştırmacı Adnan Işık yine bu konuyu işliyor. "Türk basınında
zaman zaman Atatürk'ün hangi takımı tuttuğu tartışmaları yapılır.
Herkes onu kendi tarafına çektiği için de bir sonuca varılmaz. Bu yazıda
bizim gayemiz, konuya tarafsız bir gözle ve belgelerin ışığında
yaklaşmaktır." Bunları yazdıktan sonra, Ali Sami Yen'in 1914 yılında
binbaşı rütbesinde ki Mustafa Kemal'i Galatasaray'ın Rumenlerle yapacağı
bir maça davet ettiğini bu davetin Atatürk'e geç ulaştığını ama
yine de Mustafa Kemal'in kulüp müzesinde hala saklanan davete teşekkür
niteliğindeki cevabı mektubunu da yayınlıyor. O mektupta Atatürk,
"Davet mektubunuzu ancak dün sabah aldım. Fakat ben o gün doğrudan
gidip maçı izledim." demektedir.
Galatasaray'a mektup yazdığı için "Atatürk Galatasaraylı"
mı diyelim? Fenerbahçe, Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiği
hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için onu Fenerbahçeli,
Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut Güneş Kulübü'nü iki
kez ziyaret ettiği için Güneşli ya da mütarekede annesi Akaretler'de
oturduğu için onu ziyaret ettiği günlerde pencereden Beşiktaşlı
jimnastikçileri seyredip Beşiktaşlı mı olmuştur diyelim? Bize
sorarsanız bu savların hiçbiri doğru değildir. Onun hangi kulübü
tuttuğuna en güzel cevap soyadındadır. O nasıl Türklerin Atası ise,
böyle bir soruya da cevabı kesin olarak şu olacaktır : "Ben
sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim." Sözün
özü: İşte bu nitelikler hangi spor kulübünde, hangi takımda hangi
sporcu da ise, Atatürk o kulübün, o takımın, o sporcunun taraftarıdır.
Buraya dek Galatasaraylıların Atatürk konusunda ki görüşlerini
özetledik. Sayın Adnan Işık yıllardır Galatasaray müzesinde görev
yapıyor. Yüzlerce belge, bilgi her an elinin altında. Biz yine de 1914
yılında, Atatürk henüz Çanakkale müdafii (savunucusu) olarak bile ün
kazanmamış bir subay iken, Ali Sami Yen'in daha yüksek rütbeli Osmanlı
subayları dururken sadece binbaşı rütbesinde ki onu neden maça davet
ettiğini anlayabilmiş değiliz.
Galatasaray'a mektup yazdığı için "Atatürk Galatasaraylı"
mı diyelim? Fenerbahçe, Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiği
hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için onu Fenerbahçeli,
Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut Güneş Kulübü'nü iki
kez ziyaret ettiği için Güneşli ya da mütarekede annesi Akaretler'de
oturduğu için onu ziyaret ettiği günlerde pencereden Beşiktaşlı
jimnastikçileri seyredip Beşiktaşlı mı olmuştur diyelim? Bize
sorarsanız bu savların hiçbiri doğru değildir. Onun hangi kulübü
tuttuğuna en güzel cevap soyadındadır. O nasıl Türklerin Atası ise,
böyle bir soruya da cevabı kesin olarak şu olacaktır : "Ben
sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim." Sözün
özü: İşte bu nitelikler hangi spor kulübünde, hangi takımda hangi
sporcu da ise, Atatürk o kulübün, o takımın, o sporcunun taraftarıdır.
Buraya dek Galatasaraylıların Atatürk konusunda ki görüşlerini özetledik.
Sayın Adnan Işık yıllardır Galatasaray müzesinde görev yapıyor. Yüzlerce
belge, bilgi her an elinin altında. Biz yine de 1914 yılında, Atatürk
henüz Çanakkale müdafii (savunucusu) olarak bile ün kazanmamış bir
subay iken, Ali Sami Yen'in daha yüksek rütbeli Osmanlı subayları
dururken sadece binbaşı rütbesinde ki onu neden maça davet ettiğini
anlayabilmiş değiliz.
Özetle Adnan Işık, "Atatürk sadece Fenerbahçe kulübünün
hatıra defterine izlenimlerini duygularını yazmamıştır.
Galatasaray'a da maç davetinden ötürü teşekkür mektubu yazmıştır.
Karşıyaka ve Altay Kulüpleri'nin hatıra defterlerine de duygularını
yazmıştır. Güneş Kulübü'nün Taksim Sıraselviler'de ki lokalinde
iki kez kulübün çay davetine katılmıştır. Annesini ziyarete gittiğinde
Beşiktaşlı jimnastikçileri camdan izleyip ilgi göstermiştir gibi örnekler
verdikten sonra, soyadından da belli o Türklerin Atasıdır. Ayrımcılık
yapacak bir konumda ve karakter yapısında değildi. O nedenle tüm kulüplere
aynı mesafede yaklaşmıştır." demeye getiriyor. Bundan öte Sayın
Adnan Işık'ın yazısını bağlaması da ilginç. Atatürk her şeye
karşın illa bir takıma sempati duydu ise, "Ben sporcunun zeki, çevik
ve ahlaklısını severim." dediğine göre bu nitelikler hangi kulüpte
varsa Atatürk o takımın taraftarıdır demeye getirmiştir."
Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü'nü kaza ile ziyaret etmiş,
kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar,
Ata'nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle
savunacaklar mıydı!" Bu son cümleleri ile aslında bir bakıma
sanki Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğunu da saklamadan söylemiş oluyor
ya neyse..! Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü'nü kaza ile ziyaret etmiş,
kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar,
Ata'nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle
savunacaklar mıydı! Yoksa onun Galatasaraylı olduğunu Beşiktaşlılara
taş çıkartacak çeşitli sav ve teorilerle kanıtlamaya çalışıp,
savunmayacaklar mıydı..! Şimdi artık son noktayı koyma adına bu
konuyu bir kez daha tüm tarihi gerçekleri ve kanıtlarıyla inceleyip,
irdeleyeceğiz.
Biz Fenerbahçeli'lerin büyük gurur duyacağı bir ayrıcalık
var. Fenerbahçe'mizi Atatürk de severdi ve her zaman büyük ilgi gösterirdi.
İşte sizlere Atamız'ın Fenerbahçeli'liğini, onun camiamıza olan
ilgisini gösteren, tartışmasız kanıtlayan tarihsel olayları,
verileri zaman sırasıyla sunuyoruz.
1-
ATATÜRK'ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜ'NÜ ZİYARETİ:
Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Düşman
donanması, Mustafa Kemal'in başında olduğu, savunduğu Çanakkale Boğazı'nı
geçememiş ve tam bir yenilgiye uğramıştı. Artık Mustafa Kemal'i başka
cephelerde başka savaşlar beklemektedir. Bu arada cepheden İstanbul'a kısa
bir tatile gelmiştir. Bu eşsiz kahramanın İstanbul'da yapacağı bir sürü
işi, bir sürü teması olacağını tahmin etmek her halde güç olmasa
gerek. Buna karşın o denli işinin arasında Fenerbahçe Kulübü'nü
ziyaret etmek istemiştir. Bu istek bizzat o yıllarda Anafartalar
Kahramanı olarak anılan Mustafa Kemal'den mi gelmiştir, yoksa yakın
arkadaşı Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sabri Toprak mı onu yönlendirmiştir
orası bilinmiyor. Ancak Sabri Bey'in onu yönlendirmiş olabileceği akla
ve mantığa daha yakın.
Tarih 3 Mayıs 1918, İstanbul'da parlak bir ilkbahar güneşi olduğunu
biliyoruz. Bu o gün kulüpte olanlardan öğrenilmiştir. Ayrıca yıllarca
kulübümüzün en yaşlı üyelerinden olan 1907 doğumlu Kamil Dinçay ağabeyin
kulübe çok yakın oturduğundan dolayı o günkü ziyareti 11 yaşındaki
bir çocuk olarak baştan sona izlediğini bir çok yerde anlattığını
biliyorum. Savaş, Osmanlı Devleti'nin başkentinde direkt olarak
hissedilmese de sokaklarda gezen üniformalıların çokluğu bunu anımsatıyordu.
Öğleden sonra Moda'dan Kuşdili'ne giden yolda iki kişi yürümekteydi.
Bunlardan biri sivil kıyafetli sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu,
Anafartalar Kahramanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa'dan başkası
değildi. Yanında İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Büyük
Atamız'ın en sevdiği arkadaşlarından biri hatta belki de birincisi
Sabri Toprak vardı.
Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında her İstanbul'a gelişinde
Sabri Bey'in Moda'daki evinde kalırdı. Sabri Bey o sıralar kulübün o
zamanki tanımıyla umumi reisi (genel başkanı) idi. Atatürk bu kez de
Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne giderken
birkaç günlüğüne İstanbul'a uğramıştı. Vakit öğleden sonra
idi. Kuşdili Çayırı'nın yanında ki kulübümüzün Kuşdili
Lokali'ne geldiler. Çanakkale'de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiş
artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa
Kemal ile Kulübü ziyarete geleceklerini Sabri Bey önceden bildirdiği için
Fenerbahçeliler onu bekliyorlardı. Önce yorgunluk kahvesi içildi. Ardından
da Dr. Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin
ikinci katında kupaların olduğu bölüm gezildi. Daha sonra Elkatipzade
Mustafa Bey kendisine kulüp hatıra defterini uzattı. Fenerbahçeli'lerin
bu aziz konuğu Fenerbahçe hatıra defterine hepinizin bildiği o ünlü
sevgi ve takdir duygularını yazmıştır;
"Fenerbahçe
Kulübünün her tarafa mazhar-ı takdir olmuş bulunan asari mesaisini işitmiş
ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim.
Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve
tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim."
03.05.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal
(Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen,
ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü
ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev
edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi
ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.)
Son olarak kulüpten
ayrılmadan önce limonata içen Ulu Önder Atamız kulübümüzde aşağı
yukarı iki saat kadar kalmıştır. Dönüş zamanı geldiğinde bu kez
Fenerbahçe Kürek Şubesi'nin beyaz renkli iki çifte yarış teknesine (fıta)
Kurbağalıdere kenarındaki kulübün iskelesinden binildi. Kürekte
Elkatipzade Mustafa Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçelilere son
söz olarak: "Fenerbahçe'ye sonsuz muvaffakiyetler (başarılar)
dilerim, Allahaısmarladık" demişti.
2-
ATATÜRK FENERBAHÇE'NİN MAÇINI İZLİYOR:
1925 yılının ekiminde Türkiye Şampiyonu Muhafızgücü'nün ünlü
futbolcuları Milli Takım kalecisi Hamit, Talat, Sudi ve Nuri ile Bursa'nın
seçme futbolcuları karma bir takım oluşturmuşlardı. Bu karma takımla
maç yapması için Alay Komutanı Fenerbahçe'ye öneri götürmüştü.
Ancak kulübümüzün bir gün sonra İstanbul'da lig maçı olduğundan,
yöneticiler Bursa'ya ancak A Takım'dan birkaç takviyeli üçüncü takımı
yolladılar. Muhafızgücü Bursalı futbolcular karması ve Fenerbahçe
üçüncü takımı (bugünkü B Genç Takımlar dengi) arasındaki bu maç
1-1 sonuçlandı. Atatürk o sırada Bursa'da idi. Maçı izlemiştir. Yazımızın
başında da söz ettik. Galatasaray dergisinin 6. Sayısında (Aralık
2002) "Atatürk'ün Futbol Merakı" adı altında Atatürk'ün
yaşamı boyunca gittiği maçlara değinen sayın Adnan Işık bu maçı
yazık ki gözden kaçırmış. Yani onun savladığı gibi Atatürk üç
maç değil bununla birlikte dört maç izlemiş oluyor.
3-
ATATÜRK FENERBAHÇE'NİN YAZ BALOSUNA GELİYOR:
1960'lı yıllara değin Kalamış'ta ünlü Belvü Oteli ve
Gazinosu vardı. Fenerbahçe burada sürekli olarak üye ve mensuplarına
balolar düzenlerdi. İşte 1927 yılında bu gazinoda tertiplenen bir yaz
balosunu o sıralar İstanbul'da olan Atatürk yine koyu Fenerbahçeli
olan 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Gökberk Paşa ile birlikte
onurlandırmış, burada Fenerbahçeliler ile geç vakitlere kadar sohbet
etmiştir. Fenerbahçelilerin bu yaz balosu 57 yıllık o kısacık ömründe
Atatürk'ün gittiği tek spor kulübü balosudur.
4-
ATATÜRK : "BUNLAR BİZE ÜSTÜN"
1928 yılı haziranında Dolmabahçe sarayında yine bir sohbet anında
sekiz kişiydiler. Atatürk, Şükrü Saraçoğlu, Necmeddin Sadak , Ruşen
Eşref Ünaydın, Mustafa Necati, Kazım Özalp ( Fenerbahçe'ye üye
olmadan önce), Kılıç Ali ve gazeteci İsmail Müştak spor üzerine söyleşmekteydiler.
Atatürk bir ara aniden Şükrü Saraçoğlu'na doğru dönüp, "Bak
onlar altı kişi. Fenerbahçeli olarak burada bir sen bir de ben varız.
Bunlar 6-2 bize üstünler. Aman ayağımızı denk tutalım." der.
Bu yukarıda yazdığım anekdot sonraki yıllarda Fenerbahçe Kulübü'ne
başkan olan Şükrü Saraçoğlu tarafından nakledilmiştir. Onunla yıllarca
aynı yönetim kurullarında yakın ilişki içinde bulunan Rüştü Dağlaroğlu'na
anlatılmıştır.
5-
ATATÜRK: "BEN DE FENERBAHÇELİYİM."
1928 yılının ağustos ayında ezeli rakibimiz Galatasaray'la
kazananın Atanın bir büstünü müzesine götüreceği özel bir maç
yapıyorduk (Gazi Büstü Kupası). Bu maç Taksim Stadı'nda 10 Ağustos
1928'de oynandı. Atatürk o sıralar İstanbul'da idi. Gündüz Büyükdere'de
bir Milletvekili arkadaşının yazlığına konuk olan Atatürk, akşam
üstü Dolmabahçe Sarayı'na geri dönmüştü. Henüz akşam sofrasına
geçilmemiştir. O akşam Atatürk'ün sofrasının konuklarından beşi
Gazi ile sohbet etmektedirler. Söz, o günkü maçtan açılır. Atatürk
Akşam Gazetesi sahibi, Sivas Milletvekili aynı zamanda Galatasaray Kulübü
Başkanı Necmettin Sadak'a döner ve sorar: "Bugünkü maç ne
oldu?" Sadak'tan önce yine bir Galatasaraylı olan Milli Eğitim
Bakanı Mustafa Necati yanıt vermek ister. Gazi ona "Sen dur, sana
sormadım." der. Bunun üzerine Necmeddin Sadak "3 - 3 berabere
bitti paşam" diye yanıt verir. Bu sonucu öğrenen Mustafa Kemal,
Sabri Toprak ve Vasıf Çınar Beyler'den oluşan iki Fenerbahçeli konuğuna
doğru yaklaşıp, "Ya öyle mi! Zaten burada da 3-3 berabereyiz."
demiştir. Çünkü Necmettin Sadak, Mustafa Necati'den başka orada
bulunan Ruşen Eşref Ünaydın da Galatasaraylıdır. Hemen arkasından
da merakla kendisine bakan karşısındaki Galatasaraylılara anlamadınız
mı! der gibi bir yüz ifadesiyle şu cümleyi söylediği görülür:
"BEN
DE FENERBAHÇELİYİM"
Ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir
Galatasaraylı tarafından anlatılan ilginç öykü:
1951 yılında Fenerbahçe atletizm takımı, ilk Türk kulübü
olarak Atina'ya müsabakalar yapmaya gitmişti. 19 kişilik kafileyle
Yunanistan'a gidildi ve çok başarılı olundu. Fenerbahçeli atletler
yarışmalarda 7 birincilik kazandılar. O sıralar Atina Büyükelçimiz
Atatürk'ün her zaman en yakınında bulunmuş olanlardan Ruşen Eşref
Ünaydın'dı. 25 Nisan 1951'de mektepli (Liseden Galatasaraylı) ve de en
önemlisi Galatasaray Spor Kulübü'nün 11 no'lu kurucu üyesi Büyükelçi
Ruşen Eşref Ünaydın atletlerimizin kazandığı büyük başarılardan
sonra kafilemize Türk Büyükelçiliğinde bir kokteyl verdi. Burada
Fenerbahçelilere yaptığı konuşmada, "Atina'da bayrağımızın
zafer kudretinin tam ve şerefli bir simgesi oldunuz... Biliniz ki, büyük
Atamızın da ruhu şad olmuştur. (sevinmiştir)" dedikten sonra,
atletler kendisi ve dört arkadaşı Atatürk ile sohbet ederlerken Atanın
"Ben de Fenerbahçeliyim" dediği anıyı yani 10 Ağustos 1928
cuma akşamını orada bulunanların isimlerini de tek tek vererek anlatmıştır.
Bu tarihsel anekdotun kulübünün ilk üyelerinden ve ömrü boyunca
camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından
anlatılması ilginçtir. Böylece olay her türlü spekülasyona böyle
dediği doğru mu... yoksa... acaba..! gibi düşüncelere mahal bırakmayacak
soyut, doğrulanamayan bir mecranın dışına çıkıyor. Daha da bir
anlam kazanıyor. Ruşen Eşref bugün yaşamıyor... Kendisini saygıyla
anıyoruz.
6-
ATATÜRK, KULÜBÜNE YARDIM EDİYOR:
5 Haziran'ı 6 Haziran 1932'ye bağlayan gece Fenerbahçe'mizin Kuşdili'nde
ki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki,
tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm
evrakları, kütüphane ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar.
Kısaca çok az eşya kurtarılabilmişti. Kulübümüz yuvasız kalmıştı.
Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi
her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932
pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının
791 Lira'yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi'nden öğreniyoruz 21 Haziran
1932 Salı gününe ait 2917 no'lu Cumhuriyet Gazetesi'ni elinize aldığınızda
ise 1. sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu.
"Gazi Hazretleri Fenerbahçe'ye 500 Lira teberru ettiler." Atamızın
gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin
ve şunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını
kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür
devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde
yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor. Atamız
tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira'ya fırlamıştır.
Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti. Bu
bağış Atatürk'ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül
ilişkisi olduğunun en somut bir kanıtı bence... Yukarıda sizlere Atamızın
gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladık.
Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememize
gerek yok herhalde!
7-
"FENERBAHÇE SU TOPU TAKIMI GELSİN"
Atatürk'ün Fenerbahçeli oluşunun bir başka kanıtı da ilginçtir.
1987'de bir ziyaretimde rahmetli Rüştü Dağlaroğlu anlatmıştı. Onun
ağzından sıcağı sıcağına tuttuğum notları biraz kısaltarak
aktarıyorum. "Şahsi gayretlerimle Fenerbahçe su topu takımını
kurdum. O zaman babam bana 5 lira haftalık veriyordu ki bu çok büyük
bir meblağ sayılırdı. Ben kurduğum takım kulüpte üvey evlat
muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum.
Zaten o zaman da kulübün gideri gelirinden fazla idi. Kulüpten bir lira
yardım almadığım gibi örneğin Mahmutpaşa'dan aldığım bornozlar
ve başlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. İki hafta sonra yenisini
almaya gittiğimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda Atatürk
dinlenmek üzere Yalova'ya gelmişti. Onun onuruna Yalova'da çeşitli
spor gösterileri düzenlemişler. Bir de Yalovalı gençler ile su topu
karşılaşması öngörülmüştü, benim başlangıçta hiçbir şeyden
haberim yoktu. Bir gün telefonum çaldı. Arayan Su Sporları
Federasyonundan Rıza Sueri Bey'di. (O dönemlerde yüzme, sutopu, yelken
sporları tek çatı altında örgütlenmişti.) Rıza Sueri bana pazar günü
Termal Havuzunda Atanın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe su topu
takımının gideceğini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben şaşırmıştım.
Ancak o an bir şey soramadım.
İki üç gün sonra Federasyona gittim, bütün isteğim takımı
Yalova'ya götürmemekti. Çünkü o dönemdeki diğer su topu takımlarının
hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri'ye ısrarla
Ata'nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve başka
bir takımı Yalova'ya göndermelerini söylediğimde; "Bu imkansız,
gitmek zorundasınız" diyerek bana şiddetle karşı çıktı.
Nedenini sorduğumda ise cevabı çok kısa oldu. "Elimizde değil,
Gazi Paşa hazretleri öyle arzu ettiler".
8-
"BÜSTÜMÜ KOYABİLİRSİNİZ"
Atatürk büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin
dikilmesi konusunda hassastı. Gösterişli törenlerle yurdun dört bir
yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eşsiz kahramana ters
geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş uygun
bulmamıştı. İnsanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi
olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler
yaşadı. Fenerbahçe Kulübü'nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında
stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediği izini
bizzat yine Atatürk kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe
Stadı Türkiye'de Atatürk'ün büstünün konmasına izin verdiği tek
stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır.
9-
"FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLİK BURADA DENİZ SPORLARI İLE UĞRAŞSIN"
Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı
"Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk" adlı çalışmasının
129. sayfasında şöyle yazar: "ATATÜRK 1937'DE FENERBAHÇE KOYUNDA
"
Yıl 1937 - Atatürk bir yıl önce üç kez gittiği Moda koyunun
Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937
yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe'yi
gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, "Türk
amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul - İstanbul Yelken Kulübü
1952 - 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir:
"Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe'yi
gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin
ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek:
Mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe'nin, gençliğin deniz sporları
ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir.
İşte K. Atatürk'ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı
ve sonsuz bir övünç duymaktayız."
Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli
gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler
kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe
semtinde zaten fazla oturan yoktu. Adres net ve açıktır, "Fenerbahçe'nin,
gençliğin deniz sporları ile uğraşması" ya da bunu şöyle de
tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü'nde deniz sporları ile uğraşsın.
Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doğrudan
Fenerbahçe Kulübü'nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık
bir şekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki "Fenerbahçe
Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını
sağlasın." direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti.
Cem Atabeyoğlu'nun Hisarbank Kültür Yayınları'ndan çıkan "Atatürk
ve Spor " 1981 adlı yapıtında da aynı konu işlenmektedir.
Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Kurtarıcı ve Devrimci'nin
Fenerbahçe Kulübü'ne gösterdiği bu özel ilgi ve sevgiyi kanıtlamak
için dokuz ayrı konuda dokuz ayrı olayı, anekdotu naklettik. Bu anlatılanlar,
yazılanlar ayrı zaman ve mekanlarda geçmelerine karşın odak noktaları
- ana fikir - tektir. " FENERBAHÇE SEVGİSİ "
Bu yazdıklarımızın hepsi tanıklarıyla ya da belgeleriyle kanıtlanmış
gerçeklerdir. Bir kısmı zamanının gazete, dergi v.b. arşivleri
tarandığında görülecektir. Bir kısmı da, o olayı bizzat yaşamış
olanların daha sonra olayı üçüncü şahıslara nakletmeleri sonucu öğrenilmiştir.
Fenerbahçeli olmayanlara sesleniyorum. Yokluktan yepyeni çağdaş bir ülke
yaratan Atatürk hepimizindir. O eşsiz insanın Fenerbahçe'ye gösterdiği
özel ilgi ve sevgiyi yani kulübümüzün taraftarı olmasını yadırgamayın,
kıskanmayın. Sonuçta onunda herkes gibi duyguları, tutkuları,
sevgileri olmasından doğal ne olabilir. O büyük insan kendini halkından
soyutlamamış ve dört duvar arasına hapsetmemiş, hayatı boyunca
halktan biri gibi davranmış ve yaşamış bir önderdi. O eşsiz insanla
ilgili bir anekdotu bu konuyla doğrudan ilgili olduğu - örtüştüğü
- için yazıyorum. Cumhuriyetin 12. yıldönümü ile ilgili törenler, düzenlemeler
nedeniyle hazırlanan ve Ankara'nın çeşitli yerlerine asılacak dövizlerin
listesi Atatürk'e gösterilmiş. Bunlar arasında "Atatürk en büyük
Türk'tür." "Asırlar boyunca gelen en büyük Türk" ve
bunlara benzer dövizler, afişler v.b. vardır. Atatürk listedeki bu tür
ibarelerin bunlara gerek yok dercesine elindeki kalemle üstünü çizer
(iptal eder) ve sadece şunu yazar:
"ATATÜRK
BİZDEN BİRİDİR"
20. yüzyılın eşsiz ve en büyük insanı ATATÜRK yaşamı
boyunca bütün tercihlerini, doğru bildiklerini, inandığı gerçekleri,
tutkularını, kamufle etmeden doğrudan halkıyla paylaşmıştır.
Soruyorum : Kendi anlatımı ile bizden biri olan böyle bir insanın bir
spor kulübünün taraftarı olmasında ne gibi bir olağanüstülük ya
da tuhaflık olabilir. Yüce Atatürk'ün gönül verdiği, taraftarı
olduğu kulübü deklare etmemesi, belli etmemesi düşünülebilir mi? Bu
konuya nokta koyarken Büyük Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu'nun
"Fenerbahçe Tarihi" adlı büyük eserinde yaptığı şu değerlendirmeye
tamamen katıldığımızı da ifade ederek buraya aynen alıyoruz.
"Büyük Kurtarıcının Fenerbahçe Kulübü'ne gösterdiği
bu özel ilgi, sevgi ve muhabbeti kesinlikle yadırgamamak ve çok da görmemek
gerekir. Fenerbahçe gibi Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasına her aşama
ve sahada hizmet veren, her türlü tehlikeyi göze alıp silah ve adam kaçıran,
futbol takımından hepsi subay beş elemanını SAKARYA savaşlarına gönderen,
o karanlık yıllarda en güçlü düşman takımlarını ard arda
yenerek, ulusuna ümit ve iman aşılayan ve böylece genç cumhuriyetin
temel mayasında PAY SAHİBİ olan bir kulübü Ulu Önder elbette ki özel
bir sevgi ile sevecek ve hatta 10 Ağustos 1928 akşamı yaptığı gibi.
"BEN DE FENERBAHÇELİYİM.." derken bunu övünerek söyleyecekti."
Atatürk tüm kulüplere
aynı davranmıştı ya da Beşiktaşlı idi savını ortaya atanlara son
olarak şunu yazmama izin veriniz: O Karşıyaka kulübünün defterine
duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı şeyi yapmış, bir
de maçını izlemiştir. Beşiktaşlıları evinin camından seyretmiş,
onlarla bir kez konuşmuş, Galatasaray'ın maç davetine teşekkür
mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübünün iki kez
çayına gitmiştir. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını
ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini gösteriyor. Zaten Türkiye
Cumhuriyeti'ni gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven
anlaşılabilir. Ancak aynı Atatürk'ün Fenerbahçe'ye olan sevgi ve
muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü
Fenerbahçe Kulübü'nü ziyaret etmiş, hatıra defterine duygularını
yazmış, maçına gitmiş yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne
maddi yardımda bulunmuş, Yalova Termal'deki gösteri maçına Fenerbahçe
su topu takımını davet ettirmiş, stadına büstünün konmasına izin
vermiş, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile
ilgilenmesi isteğini dile getirmiş bu konuda direktif vermiştir. Her şeyden
önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak şekilde
iki kez Fenerbahçeliliğini deklare etmiştir. Atatürk'ün hala Beşiktaşlı
olduğunu savlayanlara ya da onun kulüpler üstü sayılması gerektiğini
yazıp çizenlere bugün ne dememiz gerektiğini siz değerli okuyuculara
bırakıyorum. Eskiden bu kişilere "Kulüpçü" denirdi. Bunların
yaptıkları gerçekten de tam bir kulüpçülük...
Galatasaraylı Haluk
San ile Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu spor tarihçileri olarak
" Türk Futbol Tarihi" adlı kitabın hazırlanması sırasında
Dağlaroğlu'nun Taksim'deki evinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Bu çalışmalardan birinde Haluk San, Dağlaroğlu'na , " Atatürk'ün
Fenerbahçeli olduğunu biliyor muydun? " diye sorduktan sonra Ruşen
Eşref Ünaydın'dan duyduğu Atatürk'ün Ben de Fenerbahçeliyim dediği
anektodu anlatmaya kalkınca, Dağlaroğlu "Bunu bize 1951'da
Atina'da kendisi anlatmıştı. Benden başka salonda diğer atletler de
vardı" demiştir. Bu olayı Rahmetli Rüştü Dağlaroğlu'nun oğlu
Müjdat anlattı. Kendisine bu yazıda verdiği bilgiler için şükranlarımızı
sunarız.
SON
"FENERBAHÇE"
DERGİSİ 2003 MART SAYISINDAN ALINMIŞTIR.
|